Gece Modu
OyunLobi

OyunLobi

News archive

FIFA 19 Journey Bölüm 1 ‘e hoşgeldiniz! İlk serimiz olan FIFA 19 Journey’de Alex Hunter, Kim Hunter ve Danny Williams’ın maceralarına tanık olacağız! Hem futbolu damarlarımızda hissedecek hem de karakterlerimizin kişisel hayatlarını yakından takip edeceğiz. Bakalım ilk bölümde neler yaşanmış!

İlginizi Çekebilir: FIFA 19 İlk Bakış

Harika oyunları ile kalbimizi fetheden Telltale Games‘in ömrü pek uzun gözükmüyor. Şirketin kötü giden durumu birçok hayranını endişelendirirken, şirket CEO’sunun yaptığı açıklamalar ise bize yeterli bir bilgi verememişti. Peki Telltale Games devam edebilecek güce sahip mi?

İlginizi çekebilir : Fifa 19 Satış Rekorları Kırıyor!

 The Walking Dead Serisi, Batman Serisi, Game of Thrones ve The Wolf Among Us gibi hikayeyi kendimizin şekillendirdiği muhteşem oyunlara imza atan Telltale’ın birçok kişinin kalbinde taht kurduğu kesin! Oyunlarının aldığı yüksek beğeni beraberinde yüksek bir beklenti de getirmişti ancak Telltale’ın bu beklentiyi karşılaması artık mümkün değil. Geçtiğimiz Eylül ayında stüdyolarının neredeyse hepsini kapatan Telltale Games’in durumu merak konusuydu. ‘Skeleton Crew’ adlı çıkması beklenen oyun için çalışan 25 kişi hariç neredeyse herkes işten çıkarılmıştı. Bunun üzerine Skeleton Crew ve The Walking Dead‘in yeni oyunlarını merakla bekleyen hayranların umutları neredeyse tükenmişti ki Telltale Games CEO‘su Pete Hawley ‘ Tam olarak kapatmıyoruz, ileri zamanda çalışmalarımıza devam edebiliriz’ açıklaması yapmıştı. Bu haber hayranların gönlünü az da olsa rahatlatmayı başarmıştı.

Kötü Haberi Hikaye Tasarımcısı Verdi

Telltale Games Hikaye Tasarımcısı Retchel Necronoelicon, bugün twitter’dan yaptığı açıklamada ” Bir parçası olduğum Skeleton Crew ekibinin bir süre daha kalacağını hatırlıyor musunuz? Biz de az önce işten çıkarıldık.” tweet’ini atarak üzücü haberi verdi. Bu haber ile birlikte Telltale’ın aktifliğinin sona erdiğini ve yarıda kalan tüm projelerinin rafa kaldırıldığını rahatça söyleyebiliriz.

İşte o tweet :

Telltale'ın Tweeti

Süper kahramanların bile başaramayacağı şeyler vardır, işte bu tam olarak onlardan biri. Fifa 19‘un yükselişini Spider-Man bile durduramadı! Güncel satış listesinin açıklanmasıyla birlikte listede sadece iki gün yer alan Fifa 19 bakalım neler başarmış!

İlginizi Çekebilir: FIFA 19 Paket Açılımı

Sony’nin Spider-Man oyunu listeyi 2.sırada bitirmek zorunda kaldı ancak harika bir başarı elde ettikleri bir gerçek! İlk ayına kıyasla, Uncharted 4’ten %44, Horizon Zero Down’dan %94 ve God Of War’dan %138 daha fazla satış yapmayı başaran bu harika oyunu da tebrik etmek lazım! Yayınlanan listede Nba 2k19, Marvel’s Spider-Man gibi büyük etki yaratan oyunların olması Fifa 19’un işini bir hayli zorlaştıracak gibi görünüyordu. Son yıllarda yeni futbol oyunlarının konsol satışlarında %25’lik bir düşüş olması EA Sports’u durdurabilmiş gibi gözükmüyor! Bu başarıda en büyük pay sahibi kuşkusuz EA. Oyunculara dijital platformdan alınan oyunlarda büyük indirimler sağlayan EA, önceki yılların aksine satışlarının çoğunu dijital platformdan yapması gözümüzden kaçmadı.

Playstation 4‘ün Eylül ayında harikalar yarattığını söylemeden edemeyeceğim. Ağustos ayında %40.4 satış oranı sağlayan PS4, Eylülde ise bu oranı %62.8’e kadar çıkardı!

Sıra geldi 26 Ağustos – 29 Eylül aralığının ilk 10’una!

Sıralama Oyun Yayınlayan
1 FIFA 19 EA
2 Marvel’s Spider-Man Sony
3 Shadow of the Tomb Raider Square Enix
4 Crash Bandicoot N.Sane Trilogy Activision
5 NBA 2K19 2K
6 Grand Theft Auto V Rockstar
7 F1 2018 Codemasters
8 Mario Kart 8 Deluxe Nintendo
9 Pro Evolution Soccer 2019 Konami
10 PlayerUnknown’s Battlegrounds Microsoft

Geldik Overwatch için yılın en güzel zamanına, Cadılar Bayramı Etkinliği 3. senesinde Overwatch‘a geri dönüyor. Oyuncuların gün saydığı bu etkinlikte bu sene ne gibi yenilikler ile karşılaşıcağız gelin hep birlikte öğrenelim!

İlginizi Çekebilir : Harry Potter RPG Oyunundan Görüntüler Sızdı!

Blizzard 9 Ekim’de başlayacak olan Overwatch Cadılar Bayramı Etkinliği‘nin kısa bir sinematiği yayınladı. Blizzard cephesi bu yılın etkinliğiyle ilgili bize detaylı bir bilgi sağlamasa da oyuncuların çözmesi için gizemli bir bilmece sağladığı kesin. Bu yılın Cadılar Bayramı Etkinliği 9 Ekimde başlayıp, 31 Ekimde son bulacak. Etkinlik bittiğinde ise Overwatch’ın Cadılar Bayramı temasına ulaşmak için 2019’u beklememiz gerekecek. Asıl soru bu yılın etkinliği neler içerecek ve Junkestein‘in intikamının nasıl devam edeceği. Blizzard‘ın sır gibi sakladığı şey tam olarakta bu. Etkinlikle ilgili bilgiler ise yayınlanan sinematik ve Overwatch‘ın gizemli şiir tweet’inde gizli.

Geçmiş senelerdeki etkinlikler bizi Overwatch tarihinin en iyi ve eğlenceli anlarına şahit etti. Blizzard geçmiş bu etkinlerde bize geniş kostüm yelpazi, konsepte uygun dekore edilmiş haritaları ve Junkenstein’ın intikamı moduyla bize pek çok yenilik sunmayı başardı. Geçtiğimiz yıllarda ‘Witch Of The Wilds’ ve ‘Dr. Junkenstein’ etkinlikleri bize unutamayacağımız anlar yaşatmıştı, Overwatch‘ın bu sene de aynı kadroyla bize dönmesi birçok oyuncu için sevindirici haber. Oyuncuların bu yılın etkinliği için sabırsızlanma sebeplerinden biri de şüphesiz yeni kostümler, bu kostümlerin değeri 3000 kredi olacak ayrıca geçmiş yıllarda kullanılan kostümler ise indirimli fiyattan tekrar satışa sunulacak.

Overwatch Cadılar Bayramı Etkinliği 2018‘in biz oyunculara harika anlar yaşatacağı şüphesiz, peki sizce gizemli tutumuyla dikkatleri üstüne çeken Blizzard beklentiyi karşılayabilecek mi? Maalesef bunu öğrenmek için 9 Ekim’i beklememiz gerekecek.

Büyük bir hayran kitlesi olan Harry Potter serisinin oyun görüntüleri sızdırıldı. Hayran kitlesinde ve oyun dünyasında büyük bir heyecan yaratan bu videonun aslı nedir gelin hep beraber inceleyelim!

İlginizi Çekebilir : Fifa 19 Paket Açılımı

Harry Potter‘ın yeni oyunu olduğu iddia edilen bir video kısa süre önce yayınlandı. Bir dakika uzunluğunda olan bu videoda büyücü ya da cadı olarak seçim yaptığımız bir karakter ekranı, Hogwarts, Karanlık Orman ve Ana Salon gibi birçok farklı mekan bulunmakta. Videoda karanlık alanları aydınlatmak için kullanılan Lumos büyüsüne kadar pek çok farklı büyünün detaylı olarak kullanılması gözlerden kaçmadı. Videoda büyücü düelloları, kırılmış köprüleri yeniden inşa etmek için kullanılan büyüler gibi güzel detaylar da gözden kaçmadı!

Video kim tarafından sızdırıldı?

Video Youtube’a ‘RastaPasta’ adlı kanaldan, bir kamerayla ekran görüntüsünün kaydedildiği bir video olarak yüklendi. Görüntüler kamera ile kaydedildiği için grafikler hakkında net bir yorum yapılamasa da oyuncuları bir hayli etkilemişe benziyor! Daha şaşırtıcı olan ise görüntülerin yayınlanmasının üstünden kısa bir süre geçmeden video Harry Potter’ın yapımcı şirketi olan Warner Bros. Entertainment tarafından tüm platformlardan kaldırılması. Warner Bros.’un tepkisi sadece bununla kalmadı, konuyla ilgili gelen sorulara hiçbir açıklamada bulunmayan Warner Bros. ekibi, Harry Potter hayranlarında ve oyun dünyasında oyunun gerçek olduğu hissini yarattı.

Oyunun gerçek olup olmadığı hakkında hâlâ kesin bir şey söylenemez ancak hayran yapımı sahte bir oyunsa bile harika olduğu ve ben dahil birçok Harry Potter hayranını etkilediği bir gerçek!

Hepinize tekrardan merhaba. Sokağın Çocukları adlı serimizin bu yazısında ele alacağımız oyun başlıktan da anlaşılacağı üzere Crysis. Oynayanların aklında canlanan Laz komutan figürü gözünüzden bir kaç damla süzmeye yeterli olabilir diye tahmin ediyorum. Aman aman ağlamayın toz kaçmıştır gözünüze.

Crysis, Crytek tarafından geliştirilen ve Electronic Arts tarafından dağıtımı yapılan bir bilim kurgu,FPS(birinci şahıs nişancı) oyunudur. Aynı serideki planlanmış üçlemenin ilk oyunudur. Crysis önce Kuzey Amerika’da 13 Kasım 2007’de satışa sunulmaya başlanmış ve iki hafta gibi bir süreçte bütün dünya geneline yayılmıştır. Teknik kısmı geçelim artık, peki nedir bu Crysis?

Atış Serbest! -Başlangıç Zemini-

Konuya göre 2008 yılında Kuzey Kore‘de ülke genelinde büyük değişikliklerde yol gösterici olmuş ve birçok ekonomik reformlar yapmış Jong Juul hala görev başındadır. Piyasa ekonomisiyle büyük şehirlerde fiilen bağımsız kuruluşlar oluşturulmuştur; Pyongyang önem itibarıyla ikinci yüksek elektronik teknolojisi merkezi haline gelmiş; Çin’in gelişmiş askeri teknolojisi büyük kısmı temin edilmiştir. Kuzey Kore’nin hesabıyla nükleer silaha sahip olarak politik alanında pek de mümkün görünmeyen durumlarını artırmıştır.

Böylesine başarılı sonuçlar elde edilince, Pasifik Okyanusu‘ndaki pozisyonlarını güçlendirmek Kore’nin ilk amacı haline gelmiştir. Kontrol altına kolayca alınabilinecek bir dizi küçük ada devleti Kore’nin dikkatini çekmiştir.

Daha sonrasında Kuzey Kore Lingshan Adaları‘nda komünist rejiminin oluşturulmasına yardım etmiştir. Pyongyang kukla hükümetini atayıp birkaç milyon dolar tutarındaki Amerikan mülkiyeti adaların millileştirilmesini açıklamıştır. Daha sonra büyük bir skandal oluşturmuştur fakat askeri çatışma batlatmış ve oradan kaçmayı başarmıştır.

Ağustos 2020’de oyun konusuna göre, Lingshan Adalarındaki göreceli durgunluk yeniden sona ermiştir. Kuzey Kore Halk Cumhuriyeti hükümeti savaş gemileriyle adayı abluka altına alıp yerel halkı infaz etmiştir. Bu olayları, adadaki sismik aktivitenin doğduğu ve yanardağ patlaması tehlikesi olduğu ve Kore askerlerinin saf insani karakter taşıdığı şeklinde açıklamıştır. Sismik aktivite hakkındaki veriler kısmen doğruluğu kanıtlanmış ki aynı zamanda Hawaii’de sarsıntılar tespit edilmiştir. Buna karşın bilimsel ABD rehberliğine göre bu alanda hiç volkanik aktivite rastlanmamıştır. Amerika Birleşik Devletleri Devlet Sekreteri Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin çalışmalarını sadece fuzuli işgal olarak dikkate alınabileceğini ifade etmiştir.

2020’nin Ağustos ayında, oyunun konusunda ABD hükümeti kararlı harekatlara başlar: Lingshan adasındaki durumu açığa kavuşturmak ve yardım çağırısına karşılık vermek amacıyla amacıyla özel kuvvetler Raptor’ın bir parçası olan binbaşı Prophet komutası altındaki beş Delta üyesi adaya gönderilir. Grubun diğer üyeleri “Aztec”, “Jester”, “Nomad” (Başkahraman ve gerçek ismi Jake Dunn) ve “Psycho” takma adlarıyla çağrılmaktadır. Amiral Morisson komutası altındaki personel rekafat gemilerinin de yardımıyla “Oluşum” uçak gemisi temel alınmıştır. Tüm savaş grup adaya acil yakınlıkta fakat Koreliler’i tahrik etmeyecek güvenli bir uzaklıkta bulunmaktadır. Çıkartma harekâtlarında yer alması için Binbaşı Strickland adında bir ordu komutanı atanmıştır. Harekatların temel amacı, Luska’nın çağrısı gemisinden alınan sinyallerin koordinatları doğrultusunda Rosenthal‘ın keşif birliğinin bulunması ve kurtarılması olarak nitelendirilmiştir.

Gözler Yaşlı

Çocukluğunu sokak köşelerinde yaşayan 24-30 yaş aralığındaki oyuncuların döneminde severek oynadığı Crysis, benim için de gözümü dolduran bir oyun olmuştur. Umarım yazıyı beğenmişsinizdir diyerek  yeni yazılarda görüşmek üzere.

 

 

 

9.6

Ne diyebilirim ki? Dishonored favori oyunum olabilir. Oyun dünyasında Dishonored’dan daha çok sevdiğim, daha çok bitirdiğim başka bir oyun var mı bilmiyorum. Elbette çok sevdiğim, hayran kaldığım birçok oyun var fakat hiçbiri Dishonored’ın seviyesine yaklaşamıyor. Peki bu oyunu bu kadar özel yapan şey ne? Hadi bir göz atalım.

Dishonored, 2012 yılında Arkane Studios’un fırınından çıkmış bir oyun. Unreal Engine ile geliştirilen oyunun yayıncılığını ise Bethesda yaptı. Dishonored çok tanıdık bir oyun aslında. System Shock, Thief gibi birçok oyunun mekaniklerini alıp, geliştirip üstüne de kendinden bir şeyler katıp özgünleşebilen bir oyun. Mekanikleriyle, dizaynıyla ve senaryosuyla, mükemmelliğe çok yaklaşıyor Dishonored. E böyle bir oyunu da Yakın Geçmiş’te misafir etmemek olmaz tabi.

İlginizi Çekebilir: Yakın Geçmiş #1: Sleeping Dogs

Dishonored

Dishonored’da Corvo’nun maskesi

Senaryo

Dishonored kaotik bir ortamda geçiyor. Vebanın tüm ülkede kol gezdiği, insanların zombileştiği, farelerin zehir saçtığı, dünyanın %90’ının sulardan oluştuğu bir evren Dishonored evreni. Saydığım şeyler ve daha fazlası bu evrene ilgi duymaya fazlasıyla yetiyor ve kendinizi araştırırken buluyorsunuz. Karakterimiz, Corvo Attano vebanın merkezi olan Dunwall’da bir asker. Sıradan bir asker olmayan Corvo, aynı zamanda imparatoriçenin de sağ kolu ve baş koruması. Bir gün imparatoriçe tarafından ülkenin etrafında vebaya çözüm araması için sefere gönderilen Corvo, bu seferden eli boş şekilde döner. İmparatoriçenin huzuruna çıkan Corvo sefer notlarını imparatoriçeye uzatır ve imparatoriçe sonuçlardan haberdar olur. Tam bu sırada özel güçlere sahip birkaç tane suikastçı yanlarına ışınlanır ve imparatoriçeyi Corvo’nun gözleri önünde katleder. Ayrıca imparatoriçenin kızı Emily’i ise kaçırır. Bu olayın ardından imparatoriçenin cesediyle baş başa kalırız ve haliyle herkes bu ölümle bizi suçlar. İdam edilmeden birkaç gün önce tüm bu olayların bir komplo olduğu, ülkenin nüfuzlu birkaç insanının imparatoriçeyi, kızını ve bizi devirmek için böyle bir suikast tasarladığı ortaya çıkar. İdam edilmeden bir önceki gün ise askerlerden birinin getirdiği yemeğe gizlenmiş bir notta bize inanan insanların olduğu ve bize yardım etmek için her şeyi yapacakları yazar. Bu notun yanındaki anahtarla hücremizden çıkarız ve Dunwall hapishanesinden kaçmayı başarırız.

Hikaye bu noktadan sonra dallanıp budaklanıyor, komplolar yeni komploları doğuruyor. Bir olaydan başka bir olay etkileniyor ve hikaye büyüdükçe büyüyor. Aynı zamanda etkileyici bir hale de bürünüyor. Hikaye, Dishonored’ın kesinlikle en çok öne çıkan kısımlarından. Çok akıllıca yazılmış çok etkileyici bir hikaye.

Dishonored

İntikam, alınacak!

Oynanış

Geldik oyunun asıl öne çıkan, bu kadar konuşulmasını sağlayan kısıma; oynanış. Dishonored, çok akıllıca tasarlanmış ve dizayn edilmiş bir oyun. Oynanışla alakalı her unsurun bu kadar güzel olduğu başka bir oyun var mı bilemiyorum gerçekten. Her oyunda en az bir oynanış mekaniğinden şikayetçi olmuşumdur çünkü. Ama Dishonored’da hiçbir mekaniğe laf edemiyorum çünkü hepsi üstüne düşünülmüş mekanikler. Yazının başında dediğim gibi Dishonored birçok oyundan bir şeyler kapmış ama aynı zamanda da özgünleşebilmiş bir oyun. Özellikle Thief’i çok andıran oyun, System Shock’ın da dizayn felsefesinden etkilenmiş.

Dishonored bir stealth-action FPS oyunu. Oyunu dilerseniz kimsenin kılına bile dokunmadan, isterseniz de kesilmemiş kelle bırakmadan oynayabiliyorsunuz. Bu yüzden de birçok farklı oyuncu tipine hitap edebiliyor Dishonored. Bu gizlilik-aksiyon ögesini sadece sözle bırakmamışlar elbette. Oyunun mekanikleri ve dizaynı bu seçimi de destekler nitelikte. Oyunu nasıl oynarsanız oynayın mekanikler, dizayn hiçbir şekilde sırıtmıyor. Burada da oyun nasıl bir incelikle yapılmış onu görüyoruz. Dishonored sıradan bir FPS gizlilik aksiyon oyunu değil. Bu oyunda sadece insanlara görünmeden ilerlemeye, NPC’lerin nereye bakıp nereye bakmadığına dikkat etmeye çalışmıyorsunuz.

Oyunun farklı ve eğlenceli olan kısımları da burada devreye giriyor. Corvo’nun kullanabileceği birçok yeteneği var. Bu yetenekler bir anda gelmiyor tabi ki. Hikaye gereği veriliyor ama olayın nasıl olduğunu söyleyip tadını kaçırmak istemiyorum. Çünkü etkileyici sahneler var ve bunları kaçırmanızı istemem. Her neyse, bu yetenekler sayesinde kısa mesafeli ışınlanabiliyor, duvarların arkasından görebiliyor, insanların, farelerin, köpeklerin vücutlarına girip onları hareket ettirebiliyor, zamanı durdurabiliyor ve daha birçok şey yapabiliyorsunuz. Bu yetenekler oynanışa tamamen farklı elementler katıyor ve oynanışı diri tutarken aynı zamanda daha eğlenceli hale getiriyor. Yani Dishonored’da, klasik gizlilik oyunlarında yaptığınız şeyleri yapmıyor da, nereye tırmanıp oradan nasıl başka yere geçebilirim diye mimarinin detaylarını inceliyorsunuz. İşte bunları yapmaya başladığınızda kendinizi gerçekten bir suikastçı gibi hissediyorsunuz. Birçok oyunun yapamadığı şeyi tek oyunda yapmayı başarabilen bir oyun yani Dishonored. 

Sadece Yetenekler mi var? Elbette hayır!

Yeteneklerinizin dışında kullanabileceğiniz birçok aletiniz de var elbette. Kılıcınız her zaman sizinle dururken, diğer elinizde de bir büyü ya da bir araç tutabiliyorsunuz. Bu araçlar arbalet, el bombası, kapan, tabanca gibi çeşitli şeyler olabiliyor. Oynayış tarzınıza göre sessiz ya da ölümcül şeyler arasında seçim yapabiliyorsunuz. 

Oynanışın detaylarından bahsettim. Şimdi de biraz oyunun dünyasından ve haritalardan bahsetmek istiyorum. Dishonored arena arena devam eden ve her bölümde size nispeten büyük haritalar veren bir oyun. Sürekli etrafta gezebileceğiniz bir açık dünyası yok ama oyunun her bölümündeki farklı arenalar da oldukça büyük ve gezilebilir. Bu arenaların en büyük özelliği belirli bir yol ya da yordam olmaması. Haritaya bırakıldığınızda size gitmeniz gereken yer söyleniyor ve siz oraya bir şekilde gidiyorsunuz. Bir yerden bir yere gitmek ya da bir objektifi yerine getirmek hiçbir zaman kolay ve tekdüze değil. Her zaman bir karmaşıklık var ve sizin bunları çözmeniz gerekiyor. İşin güzel tarafı bunları çözmek için de sadece bir yol yok. Sayamayacağınız kadar çok yol var bir objektifi yerine getirmek için. Bu da oyunu tekrar tekrar oynanabilir hale getiriyor. Tıpkı benim 20 kere bitirdiğim gibi…

Dishonored

Windblast yeteneğiyle katledilen düşmanlar!

Grafikler ve Diğer Detaylar

Dishonored’ın grafikleri herkese hitap etmeyebilir. Çok kendine has grafiklere ve renk şemasına sahip oyun. Biraz daha pastel ve yumuşak renklerle ve bu renkleri destekleyen grafiklerle yapılmış. Bu yüzden gerçeklikten biraz uzak, sanatsal grafiklere sahip. Ben bunun bir sorun olduğunu düşünmüyorum aksine sanatsal grafiklere bayılırım fakat bu bazı insanlar için sorun olabilir elbette. Kimisi de sadece gerçekçi grafiklerle oynayabiliyordur, karışmak bize düşmez. 

Oyunda buglara ve performans düşüşlerine rastlanmıyor. Ben 20 kere baştan oynadım ama hiçbir şeye denk gelmedim. Gönül rahatlığıyla oynanabilir yani. 

Bahsetmek istediğim bir diğer nokta ise oyunun müzikleri. Rahatlatıcı, moda sokan, bazen geren, çok akıllıca seçilmiş müzikler mevcut oyunda. Benim de içlerinden sürekli dinlediklerim var. Özellikle Drunken Whaler ve Honor for All‘u dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

İnternet Kafe Dediğin Nedir Kardeş?

Herkese selamlar dostlar. Yeni yazımla karşınızdayım. Bu sefer oyun inceleme değil de oyun anılarına bakacağız.  İnternet Kafe Nedir? İlk olarak Türkiye’ ye nasıl gelmiştir? Nasıl zaman geçirdik oralarda? Öncelikle ilk İnternet Kafe 90’larda Türkiye’de açılıyor. Arzum Onan gibi isimler açılışa katılıyor bir kokteyl havasında ilk açılış yapılıyor. Lakin Bilgisayar kullanmayı doğru dürüst bilen kimse yok. Hatta açılışa katılan manken ve oyuncular bile Bilgisayar konusunda yetersiz olduklarını söylüyorlar. Düşünsene Bilgisayar mı gördük o zamana kadar? Neyse kısa süre içinde İnternet Kafeler çoğalıyor. Lakin çoğunda İnternet yok. Sebebi ise İnternetin o zamanlar 56k modemlerle ve İnternet Kartlarıyla bağlanılması ve çok pahalı olması.

Dolayısıyla İnternet’ e gireceğiniz zaman İnternet Kafenin sahibi abiyle görüşüp bildiriyorsunuz size kısa süreli olarak açıyor. Bilgiye ulaşıyor döküm alıyordunuz. (Tabi döküm için ayrıca ücret ödüyorduk.) Pahalı ve herkesin giremediği bir Dünya idi. E İnternet Kafede İnternet yok peki biz orada ne yapıyoruz? Ne yapacağız oyun oynayıp çeşitli eğlenceli programlarla eğleniyoruz. Bunlar “MoonStar” gibi keyifli ve şu an bulunmayan 90’larda kullandığımız programlar. MoonStar’ da adam asmaca oynayabiliyor, İngilizce – Türkçe sözlükte zaman öldürebiliyor veya Türkçe kelimelerin eş anlamlarına argo anlamlarına bakabiliyorduk. Şimdi size başında zaman geçirmek anlamsız gelecektir. Lakin o zamanlar bulunmaz bir eğlenceydi.

 

intenet kafe

Türkiye’ de ki eski bir İnternet Kafe

Sıkı Tutun İnternet Kafe Ben Geliyorum!

Peki ben ilk ne zaman İnternet Kafe ile tanıştım? İlk olarak Akyazı’da memlekette kuzenin gittiğini duydum. Bende peşine takıldım. Video oyunlarını biliyordum zaten. Ama Bilgisayarım olmadığı için oynayamıyordum. İşte İnternet Kafe bunun için vardı. Bilgisayarı olmayanlara Bilgisayar kullanma hizmeti sunmak için. O zamanlar; “Age of Empires II, Quake II, Fifa 2000, Unreal Tournament, Command & Conquer: Tiberian Sun, Starcraft, Need for Speed 2 vs.” gibi oyunlar piyasayı kasıp kavuruyordu. Bizde tadına bakalım dedik. Yaşım ise; 8-9 arası. Sene 98-99 gibi. Neyse efendim gittik. İçeri bir baktık ki; Yüce Tanrım bu da neydi böyle? İnsanlar sucuklu tost ile çay içiyor. Muhteşem grafikli oyunlarda fink atıyor, Kâh strateji oyununda kumandan oluyor, Kâh FPS oyunlarında ölümcül bir askeri kontrol ediyordu. Neşeli kahkahalar, keyifli sohbetler gırla gidiyor. İnsanlar Bilgisayar ve Teknoloji dergilerinin verdiği CD’lerin içeriğine bakıyor. Yeni çıkan Freeware ve Shareware programların tadına bakıyordu. O zamanlar bir hayli Bilgisayar ve Teknoloji dergisi vardı. Onların verdiği CD’ler bulunmaz hazine gibiydi bizler için. İnternet Kafeci abiden izin alır CD’leri takar ve içeriğine bakardık. Kâh komik videolar açıp güler, kâh son çıkan oyunların demolarına bakardık. Hatta o CD’ler için HTML ara yüz bile yazardı dergide çalışanlar. Biz de keyifle içeriğin tadını çıkarırdık.

Ve İnternet Kafe de aniden bir ses duyuldu. Herkes pür dikkat kesildi…

Multiplayer Anları

Neydi bu ses tabi ki; İnternet Kafenin büyüklerinden biri LAN Game Multiplayer oyun kurmuştu bunun çağrısıydı. Herkes koşarak Join Game’e tıklıyordu. Bu ses “Beyler Quake 2 kurdum gelin!” diyordu. Katılmamak ne mümkün. Fiko abi den ücretle masamızı açtırdık. Ücret yarım saat 500.000 TL idi. Bir saat ise 1.000.000 TL idi. Masamızı açtırır açtırmaz hemen Quake 2.exe ye tıklayıp Join Game kısmına tıklayıp. Aksiyona dalardık. Roketler havada uçuşur, Makineli tüfekler ortalığı deli gibi tarar. Bomba fırlatıcıyı alan her tarafa bomba yağdırırdı. Etraf Kan gölüne döner. En çok Frag yapan kazanırdı. Rocket Jumping’ler havada uçuşur. Kimisi Dodge yapar, Kimisi RAM yapar. Kimisi ise Plazma silahı ile pusup avının gelmesini beklerdi. Güzel anlardı. Şakalaşmalar, nasıl vurdum seni ulan? Gibi eğlenceli atışmalar olur. Kelleni alacağım, seni var ya yere sereceğim gibi insanlar birbirine takılırdı.

Savaş Alanlarının ve Yarış Parkurlarının Yeni Efendileri

Aksiyon ve havalı eğlenceden sonra yine aynı abiden başka bir ses duyulurdu: “Beyler Age Of Kurdum gelin” Hemen Age of Empires II.exe ye tıklar ve savaş alanına, Orta-Çağ’ın karanlığına girerdik. Şatolar kurar, kaleler güçlendirir, savunma kuleleri inşa ederdik. Atlı birlikler oluşturur sıraya dizer, okçuları düzenler ve ordumuzu geliştirerek düzene sokardık. Orta-Çağ’ın yeni fatihleri, komutanları bizlerdik. Kimisi filleri var diye Persleri alırdı, kimisi İspanyolları tercih ederdi. Kimisi ise yaşadığı coğrafya itibari ile atlı okçuları iyi olan Türkleri seçerdi. Devasa haritalarda kıyasıya mücadele başlardı. Keyifle savaşır birbiri ardına yeni taktikler oluştururduk. Stratejiler, çabalar, oyunun galibini belirler. Kim daha iyi ülkesini, kaynaklarını, ordusunu yönetirse, kazanan o olurdu. Dikkat ve beceri isterdi “Age of Empires II” Zaten herkes oynayamazdı kimisi sıkılır başka oyunlara yönelirdi.

O zamanların tek yarış oyunu olan ise; “Need for Speed II” idi. Son model birbirinden güzel otomobiller kimilerini cezbediyordu. Yarış parkurlarının yeni pilotları onlardı. Bu insanlarda Otomobili ile asfaltı ağlatmak isterdi. Çeşitli parkurları seçip birbirinden lüks otomobillerle hıza ve adrenaline doyardı. Birinci gelmek için kıyasıya mücadele eder ve rakiplerini geçmek için uğraşırdı. Otobanlarda hıza doyar ve hız hissini yaşardı. Zaman zaman zorlanır, yeni parkurları ve otomobilleri açmak için daima birinci olmaya çalışırdı. Onlarda savaş alanlarının değil, parkurların efendileriydi. Daima hız, yüksek hızda kontrollü ve dengeli olmak onların işiydi. Onlar bu işin ustasıydı.
Daha sonra 2000’ li yıllara gelindiğinde oynadığımız oyunlar çeşitlendi. Sürekli oynadığımız serilerin yeni oyunları çıktı. Gelin isterseniz beraber göz atalım.
2000’ler de İnternet Kafe Anıları

 

internet kafe 2000 90

Gelişmiş bir İnternet Kafe

Sene 2000 Milenyum Geldi!

2000 senesi herkes için büyük anlam taşıyordu. Herkes Milenyum çağına geldiği için mutluydu. Kimisi çok fazla umutluydu; “Seneye uçan arabalar Çıkacak aga” diye fazladan umutlanıyordu. Biz Video Oyun severler için ise; 2000 yeni grafikler ve güzel oyunlar demekti. Yeni ekran kartları Voodoo ve OpenGL teknolojisi oyunlarda kullanılan 3-D FX gibi teknolojilerdi bizim için 2000 yılı ve Milenyum Çağı. Bu bahsettiğim oyun teknolojileri çıktı ve hemen yeni oyunlar yapılmaya başlandı. Sonuç ise biz oyuncular için tatmin ediciydi. En sevdiğimiz serilerin yeni oyunlar ve yeni çıkacak oyunlar bu teknolojiyle çıkıp bizi memnun etmişti. Hangi oyunlardı bunlar peki? Quake III Arena, GTA III, Need for Speed Underground, GTA: Vide City, Red Alert 2, Warcraft III, Unreal Tournament 2004, Fifa 2002 vs. oyunlardı. Yeni nesil bomba gibi gelmişti. Grafiklere adeta inanamıyor ve tabi ki İnternet Kafeci amcaya harçlıkları yatırıyorduk.

Multiplayer Bombaları

“Kafe de artık Quake III Kurdum beyler gelin” diye nidalar duyuluyor biz de koşarak iştirak ediyorduk. Sevinçle oyunumuzu oynuyor. Hatta artık kendi karakterimizi bile seçebiliyorduk. 3-D Teknolojisi, Open GL desteği gibi teknolojilerle çözünürlük düşük olsa da heyecanımız ve keyfimiz yüksekte kalıyordu. Mynx, Orbb, Sarge, Phobos, Anarki gibi karakterler arasından seçim yapmakta zorlanıyorduk. Daha gerçekçi grafikler ve bir sürü karakter. Daha gelişmiş oyun motoru, daha zorlu silahlar ve daha bir sürü eklentiyle Quake keyfimiz devam ediyordu. Çok ama çok eğleniyorduk. Arenalarda kâh uçuyor, kâh zıplıyor. Bazen uzayda bazen Gotik şeytani tasarımlı bir Tapınakta birbirimizi yine Fraglere boğuyorduk. Yine şakalaşmalar ve keyifli takılmalar devam ediyordu. Quake serisinin yeni oyunu bize ilaç gibi gelmişti. Neşeye boğmuştu İnternet Kafeleri.

“Red Alert 2” ise; çok fazla sevdiğimiz bir oyundu. Bu sefer Age Of Empires’ tan kalan strateji boşluğu onunla doluyordu. Nasıl unutulabilir ki “Hell March” adlı Soundtrack? Bizi havaya sokuyor adeta gelecekte savaşan teknolojik orduda yarı robot askerler gibi hissettiriyordu. Gaza gelip müziği köklüyor, İnternet Kafeci abinin uyarısına maruz kalıyorduk. Uçan askerlerimizi göreve çağırıyor. Güç Binaları dikiyor. Spy adlı casuslarımızı düşman ülkelere yolluyor. Onların parasını çalıyor veya Elektriğini kesip güçsüz bırakıyorduk. Tanya iki elinde ki tekli tabancalarla arz-ı endam edip. Çok iyi savaşıp, bizi kendine hayran bırakıyordu. Kadın savaşçı kavramı belki de ilk defa strateji oyunlarına, bir daha çıkmamak üzere giriyordu.

Yeni Gelen Yapımlarla Keyfimiz Yerindeydi

“Warcraft III: Reign of Chaos” ise Multiplayer oyunlarının vazgeçilmeziydi. Warcraft’ ın fantazya temalı dünyasında adeta nefes alıyorduk. “Beyler Warcraft kurdum gelin” artık daha çok duyduğumuz bir cümleydi. Bu dünya da neler yoktu ki? Gece Elfleri, İnsanlar, Hortlaklar ve Orklar dan sevdiğimizi seçiyor ve Multiplayer Lan Game de ülkemizi yönetiyor, ordu oluşturuyor, harita da ki kaynakları önce kapmak için birbirimizle ölümcül savaşlara giriyorduk. Oyunda ki Hero sistemine değinmezsek olmaz.

Her Irkın Heroları vardı ve bunlar o halkın kahramanlarıydı. Bunları çıkarmak için ayrıca binalar vardı. Bunları dikip çıkarabilir. Veya oyuna girmeden seçeneklerden seçip iki Hero ile başlayabilirdik. Bu Hero’lar bir orduya bedel oluyor ve kurduğumuz orduya kumandanlık ediyordu. Çok güçlüydüler. Hepsinin avantajları ve dezavantajları bulunuyordu. Seçimimizi dikkatli yapıp ona göre savaşmalıydık. Tabi ki hepsinin özel güçleri ve yetenekleri vardı dikkatle kullanıldığında ölümcül sonuçları olabiliyordu, düşman için. Benim en çok beğendiğim Hero ise; Metamorfoz gücüne sahip Illidian Stormtrooper idi. Bunu Warcraft bilenler bilir. Night Elflerin ordusundaydı ve çok güçlü bir kahramandı.

Fifa 2002 ise başka bir Multiplayer bombasıydı. Birbirimizin takımlarını yenmeye çalışıyorduk. Lan Game üzerinden birbirine bağlı bilgisayarlar ile oynanıyordu. Ateşli şutlar çekiyor, sevdiğimiz futbolcularla kapışıyorduk. Hatta en sevdiğimiz takımları alıp, büyük derbileri önce kendimiz prova ediyorduk. O zamanlar PC oyunları arasında yıldız gibiydi Fifa 2002. Bol bol futbol maçı yapıp kah şakalaşıyor kah birbirimizle makara yapıyorduk.

internet kafe oyunlar oyna

Yurtdışında ki bir İnternet Kafe

Milenyumun Yarışçıları ve Çaylak Çete Elemanları

Yarış oyunu seven yarışçılar parkurun efendileri kendine yeni bir oyun bulmuştu. Milenyum çağında çıkan en güzel oyunlardan biriydi “Need For Speed: Underground”. Bu sefer grafikler daha iyiydi, çözünürlük yüksekti. Peugeot 206 gibi Toyota Corolla gibi Ford Focus gibi günlük hayatta gördüğümüz otomobiller vardı. Güzel yanı ise hepsini modifiye edebiliyorduk. Çeşitli aksesuarlar; rüzgarlıklar, yeni çıkan tamponlar, neonlar, stickerlar ve ses sistemleriyle otomobilimizi donatabiliyorduk. Hatta Soundtrackleri çok iyiydi oyunun sürekli duyduğumuz Rap, Rock ve Metal parçalarından seçilmişti. Hala Soundtracklerini dinlerim çok keyifli ve o yılların atmosferini yansıtan parçalardı. Farklı oyun modları vardı. Şehirde özgürce geziyor; Drag yarışlarına katılıyor, Drift yarışlarında otomobilimizi kaydırıyor, Hız yarışlarında ise birinci olup limitleri zorlamaya çalışıyorduk. Tabi herkes daima birinci olup namını yüceltmek modifikasyon ve sokak yarışı dergilerine çıkmak istiyordu. Oyunu içinde markalar size sponsor oluyordu. Şöhretiniz yükseldikçe sokakların hâkimi oluyordunuz. Hatta herkese meydan okuyup Tüm yarışları bitirip sokakların yeni yarış ustası olmaya ve şöhretimizi korumaya çalışıyorduk.

Çeteye Katılmak İstiyorsan

GTA III ve GTA: Vide City o yıllarda peş peşe piyasaya çıkmış ve ortalığı kasıp kavurmuştu. İnternet Kafeci Fiko abiye yine harçlıkları gömmek düşüyordu bize. Çete savaşlarına katılıyorduk ve Vice Şehrin de ki dükkanları haraca bağlıyorduk. Vice şehrinin eni kralı karakterimiz Tommy sayesinde biz oluyorduk. Pizzacı çocuğu takip ettiğimiz, dondurma dağıttığımız görevleri ve efsane helikopter görevini kim unutabilir ki? Açık Dünya deneyimi farklı bir boyutta yaşanıyor. Sınırsız özgürlük ve seçimlerde özgürlük bize bırakılıyordu. Oyunun başından kalkamıyor, görevleri sırayla ardı ardına yapıyorduk. Bazen çetede ihanet olayları oluyor. Bazen infaz ediyor, bazen ise dükkanları haraca bağlıyorduk. Sonuçta çok ama çok eğleniyorduk.
Genel olarak bakarsan güzel, eğlenceli ve tadını çıkardığımız erken gençlik yıllarımıza denk gelmişti İnternet Kafeler. Çok ama çok eğlenceli birbirinden güzle anılar, arkadaşlıklar, dostluklar, artık mazi olmuş yıllara dayanan eski bir o kadar da unutulmuş zamanlar. Sizin de internet kafe anılarınız varsa yorumlarda belirtmeyi unutmayın. Yazıyı yazarken boğazıma bir yumruk oturdu. Hey gidinin günleri.

Mazi Kalbimde Yaradır

O zamanlarının oyunlarının çoğunun müziği Rock’tı hatta Metaldi. Oyunlar o zamanlar tamamen alt-kültür dü. Herkes oyun oynamazdı. Şimdi ki gibi Video Oyun serileri para kazanma amacıyla yapılmıyordu. Programcılar, Oyun Yapımcıları bu işi heyecan verici bulduğu için yapıyordu. O günleri çok sevmemin sebebi budur. Bulduğum samimiyet ve dürüstlük. Şimdilerde bu sektörde bulamadığım şey işte tam olarak bu.

Video oyunlarla kalın. Görüşmek üzere. İyi oyunlar herkese.

Sayfa 93 of 124...90919293949596...