İnternet Kafe Dediğin Nedir Kardeş?
Herkese selamlar dostlar. Yeni yazımla karşınızdayım. Bu sefer oyun inceleme değil de oyun anılarına bakacağız. İnternet Kafe Nedir? İlk olarak Türkiye’ ye nasıl gelmiştir? Nasıl zaman geçirdik oralarda? Öncelikle ilk İnternet Kafe 90’larda Türkiye’de açılıyor. Arzum Onan gibi isimler açılışa katılıyor bir kokteyl havasında ilk açılış yapılıyor. Lakin Bilgisayar kullanmayı doğru dürüst bilen kimse yok. Hatta açılışa katılan manken ve oyuncular bile Bilgisayar konusunda yetersiz olduklarını söylüyorlar. Düşünsene Bilgisayar mı gördük o zamana kadar? Neyse kısa süre içinde İnternet Kafeler çoğalıyor. Lakin çoğunda İnternet yok. Sebebi ise İnternetin o zamanlar 56k modemlerle ve İnternet Kartlarıyla bağlanılması ve çok pahalı olması.
Dolayısıyla İnternet’ e gireceğiniz zaman İnternet Kafenin sahibi abiyle görüşüp bildiriyorsunuz size kısa süreli olarak açıyor. Bilgiye ulaşıyor döküm alıyordunuz. (Tabi döküm için ayrıca ücret ödüyorduk.) Pahalı ve herkesin giremediği bir Dünya idi. E İnternet Kafede İnternet yok peki biz orada ne yapıyoruz? Ne yapacağız oyun oynayıp çeşitli eğlenceli programlarla eğleniyoruz. Bunlar “MoonStar” gibi keyifli ve şu an bulunmayan 90’larda kullandığımız programlar. MoonStar’ da adam asmaca oynayabiliyor, İngilizce – Türkçe sözlükte zaman öldürebiliyor veya Türkçe kelimelerin eş anlamlarına argo anlamlarına bakabiliyorduk. Şimdi size başında zaman geçirmek anlamsız gelecektir. Lakin o zamanlar bulunmaz bir eğlenceydi.
Sıkı Tutun İnternet Kafe Ben Geliyorum!
Peki ben ilk ne zaman İnternet Kafe ile tanıştım? İlk olarak Akyazı’da memlekette kuzenin gittiğini duydum. Bende peşine takıldım. Video oyunlarını biliyordum zaten. Ama Bilgisayarım olmadığı için oynayamıyordum. İşte İnternet Kafe bunun için vardı. Bilgisayarı olmayanlara Bilgisayar kullanma hizmeti sunmak için. O zamanlar; “Age of Empires II, Quake II, Fifa 2000, Unreal Tournament, Command & Conquer: Tiberian Sun, Starcraft, Need for Speed 2 vs.” gibi oyunlar piyasayı kasıp kavuruyordu. Bizde tadına bakalım dedik. Yaşım ise; 8-9 arası. Sene 98-99 gibi. Neyse efendim gittik. İçeri bir baktık ki; Yüce Tanrım bu da neydi böyle? İnsanlar sucuklu tost ile çay içiyor. Muhteşem grafikli oyunlarda fink atıyor, Kâh strateji oyununda kumandan oluyor, Kâh FPS oyunlarında ölümcül bir askeri kontrol ediyordu. Neşeli kahkahalar, keyifli sohbetler gırla gidiyor. İnsanlar Bilgisayar ve Teknoloji dergilerinin verdiği CD’lerin içeriğine bakıyor. Yeni çıkan Freeware ve Shareware programların tadına bakıyordu. O zamanlar bir hayli Bilgisayar ve Teknoloji dergisi vardı. Onların verdiği CD’ler bulunmaz hazine gibiydi bizler için. İnternet Kafeci abiden izin alır CD’leri takar ve içeriğine bakardık. Kâh komik videolar açıp güler, kâh son çıkan oyunların demolarına bakardık. Hatta o CD’ler için HTML ara yüz bile yazardı dergide çalışanlar. Biz de keyifle içeriğin tadını çıkarırdık.
Ve İnternet Kafe de aniden bir ses duyuldu. Herkes pür dikkat kesildi…
Multiplayer Anları
Neydi bu ses tabi ki; İnternet Kafenin büyüklerinden biri LAN Game Multiplayer oyun kurmuştu bunun çağrısıydı. Herkes koşarak Join Game’e tıklıyordu. Bu ses “Beyler Quake 2 kurdum gelin!” diyordu. Katılmamak ne mümkün. Fiko abi den ücretle masamızı açtırdık. Ücret yarım saat 500.000 TL idi. Bir saat ise 1.000.000 TL idi. Masamızı açtırır açtırmaz hemen Quake 2.exe ye tıklayıp Join Game kısmına tıklayıp. Aksiyona dalardık. Roketler havada uçuşur, Makineli tüfekler ortalığı deli gibi tarar. Bomba fırlatıcıyı alan her tarafa bomba yağdırırdı. Etraf Kan gölüne döner. En çok Frag yapan kazanırdı. Rocket Jumping’ler havada uçuşur. Kimisi Dodge yapar, Kimisi RAM yapar. Kimisi ise Plazma silahı ile pusup avının gelmesini beklerdi. Güzel anlardı. Şakalaşmalar, nasıl vurdum seni ulan? Gibi eğlenceli atışmalar olur. Kelleni alacağım, seni var ya yere sereceğim gibi insanlar birbirine takılırdı.
Savaş Alanlarının ve Yarış Parkurlarının Yeni Efendileri
Aksiyon ve havalı eğlenceden sonra yine aynı abiden başka bir ses duyulurdu: “Beyler Age Of Kurdum gelin” Hemen Age of Empires II.exe ye tıklar ve savaş alanına, Orta-Çağ’ın karanlığına girerdik. Şatolar kurar, kaleler güçlendirir, savunma kuleleri inşa ederdik. Atlı birlikler oluşturur sıraya dizer, okçuları düzenler ve ordumuzu geliştirerek düzene sokardık. Orta-Çağ’ın yeni fatihleri, komutanları bizlerdik. Kimisi filleri var diye Persleri alırdı, kimisi İspanyolları tercih ederdi. Kimisi ise yaşadığı coğrafya itibari ile atlı okçuları iyi olan Türkleri seçerdi. Devasa haritalarda kıyasıya mücadele başlardı. Keyifle savaşır birbiri ardına yeni taktikler oluştururduk. Stratejiler, çabalar, oyunun galibini belirler. Kim daha iyi ülkesini, kaynaklarını, ordusunu yönetirse, kazanan o olurdu. Dikkat ve beceri isterdi “Age of Empires II” Zaten herkes oynayamazdı kimisi sıkılır başka oyunlara yönelirdi.
O zamanların tek yarış oyunu olan ise; “Need for Speed II” idi. Son model birbirinden güzel otomobiller kimilerini cezbediyordu. Yarış parkurlarının yeni pilotları onlardı. Bu insanlarda Otomobili ile asfaltı ağlatmak isterdi. Çeşitli parkurları seçip birbirinden lüks otomobillerle hıza ve adrenaline doyardı. Birinci gelmek için kıyasıya mücadele eder ve rakiplerini geçmek için uğraşırdı. Otobanlarda hıza doyar ve hız hissini yaşardı. Zaman zaman zorlanır, yeni parkurları ve otomobilleri açmak için daima birinci olmaya çalışırdı. Onlarda savaş alanlarının değil, parkurların efendileriydi. Daima hız, yüksek hızda kontrollü ve dengeli olmak onların işiydi. Onlar bu işin ustasıydı.
Daha sonra 2000’ li yıllara gelindiğinde oynadığımız oyunlar çeşitlendi. Sürekli oynadığımız serilerin yeni oyunları çıktı. Gelin isterseniz beraber göz atalım.
2000’ler de İnternet Kafe Anıları
Sene 2000 Milenyum Geldi!
2000 senesi herkes için büyük anlam taşıyordu. Herkes Milenyum çağına geldiği için mutluydu. Kimisi çok fazla umutluydu; “Seneye uçan arabalar Çıkacak aga” diye fazladan umutlanıyordu. Biz Video Oyun severler için ise; 2000 yeni grafikler ve güzel oyunlar demekti. Yeni ekran kartları Voodoo ve OpenGL teknolojisi oyunlarda kullanılan 3-D FX gibi teknolojilerdi bizim için 2000 yılı ve Milenyum Çağı. Bu bahsettiğim oyun teknolojileri çıktı ve hemen yeni oyunlar yapılmaya başlandı. Sonuç ise biz oyuncular için tatmin ediciydi. En sevdiğimiz serilerin yeni oyunlar ve yeni çıkacak oyunlar bu teknolojiyle çıkıp bizi memnun etmişti. Hangi oyunlardı bunlar peki? Quake III Arena, GTA III, Need for Speed Underground, GTA: Vide City, Red Alert 2, Warcraft III, Unreal Tournament 2004, Fifa 2002 vs. oyunlardı. Yeni nesil bomba gibi gelmişti. Grafiklere adeta inanamıyor ve tabi ki İnternet Kafeci amcaya harçlıkları yatırıyorduk.
Multiplayer Bombaları
“Kafe de artık Quake III Kurdum beyler gelin” diye nidalar duyuluyor biz de koşarak iştirak ediyorduk. Sevinçle oyunumuzu oynuyor. Hatta artık kendi karakterimizi bile seçebiliyorduk. 3-D Teknolojisi, Open GL desteği gibi teknolojilerle çözünürlük düşük olsa da heyecanımız ve keyfimiz yüksekte kalıyordu. Mynx, Orbb, Sarge, Phobos, Anarki gibi karakterler arasından seçim yapmakta zorlanıyorduk. Daha gerçekçi grafikler ve bir sürü karakter. Daha gelişmiş oyun motoru, daha zorlu silahlar ve daha bir sürü eklentiyle Quake keyfimiz devam ediyordu. Çok ama çok eğleniyorduk. Arenalarda kâh uçuyor, kâh zıplıyor. Bazen uzayda bazen Gotik şeytani tasarımlı bir Tapınakta birbirimizi yine Fraglere boğuyorduk. Yine şakalaşmalar ve keyifli takılmalar devam ediyordu. Quake serisinin yeni oyunu bize ilaç gibi gelmişti. Neşeye boğmuştu İnternet Kafeleri.
“Red Alert 2” ise; çok fazla sevdiğimiz bir oyundu. Bu sefer Age Of Empires’ tan kalan strateji boşluğu onunla doluyordu. Nasıl unutulabilir ki “Hell March” adlı Soundtrack? Bizi havaya sokuyor adeta gelecekte savaşan teknolojik orduda yarı robot askerler gibi hissettiriyordu. Gaza gelip müziği köklüyor, İnternet Kafeci abinin uyarısına maruz kalıyorduk. Uçan askerlerimizi göreve çağırıyor. Güç Binaları dikiyor. Spy adlı casuslarımızı düşman ülkelere yolluyor. Onların parasını çalıyor veya Elektriğini kesip güçsüz bırakıyorduk. Tanya iki elinde ki tekli tabancalarla arz-ı endam edip. Çok iyi savaşıp, bizi kendine hayran bırakıyordu. Kadın savaşçı kavramı belki de ilk defa strateji oyunlarına, bir daha çıkmamak üzere giriyordu.
Yeni Gelen Yapımlarla Keyfimiz Yerindeydi
“Warcraft III: Reign of Chaos” ise Multiplayer oyunlarının vazgeçilmeziydi. Warcraft’ ın fantazya temalı dünyasında adeta nefes alıyorduk. “Beyler Warcraft kurdum gelin” artık daha çok duyduğumuz bir cümleydi. Bu dünya da neler yoktu ki? Gece Elfleri, İnsanlar, Hortlaklar ve Orklar dan sevdiğimizi seçiyor ve Multiplayer Lan Game de ülkemizi yönetiyor, ordu oluşturuyor, harita da ki kaynakları önce kapmak için birbirimizle ölümcül savaşlara giriyorduk. Oyunda ki Hero sistemine değinmezsek olmaz.
Her Irkın Heroları vardı ve bunlar o halkın kahramanlarıydı. Bunları çıkarmak için ayrıca binalar vardı. Bunları dikip çıkarabilir. Veya oyuna girmeden seçeneklerden seçip iki Hero ile başlayabilirdik. Bu Hero’lar bir orduya bedel oluyor ve kurduğumuz orduya kumandanlık ediyordu. Çok güçlüydüler. Hepsinin avantajları ve dezavantajları bulunuyordu. Seçimimizi dikkatli yapıp ona göre savaşmalıydık. Tabi ki hepsinin özel güçleri ve yetenekleri vardı dikkatle kullanıldığında ölümcül sonuçları olabiliyordu, düşman için. Benim en çok beğendiğim Hero ise; Metamorfoz gücüne sahip Illidian Stormtrooper idi. Bunu Warcraft bilenler bilir. Night Elflerin ordusundaydı ve çok güçlü bir kahramandı.
Fifa 2002 ise başka bir Multiplayer bombasıydı. Birbirimizin takımlarını yenmeye çalışıyorduk. Lan Game üzerinden birbirine bağlı bilgisayarlar ile oynanıyordu. Ateşli şutlar çekiyor, sevdiğimiz futbolcularla kapışıyorduk. Hatta en sevdiğimiz takımları alıp, büyük derbileri önce kendimiz prova ediyorduk. O zamanlar PC oyunları arasında yıldız gibiydi Fifa 2002. Bol bol futbol maçı yapıp kah şakalaşıyor kah birbirimizle makara yapıyorduk.
Milenyumun Yarışçıları ve Çaylak Çete Elemanları
Yarış oyunu seven yarışçılar parkurun efendileri kendine yeni bir oyun bulmuştu. Milenyum çağında çıkan en güzel oyunlardan biriydi “Need For Speed: Underground”. Bu sefer grafikler daha iyiydi, çözünürlük yüksekti. Peugeot 206 gibi Toyota Corolla gibi Ford Focus gibi günlük hayatta gördüğümüz otomobiller vardı. Güzel yanı ise hepsini modifiye edebiliyorduk. Çeşitli aksesuarlar; rüzgarlıklar, yeni çıkan tamponlar, neonlar, stickerlar ve ses sistemleriyle otomobilimizi donatabiliyorduk. Hatta Soundtrackleri çok iyiydi oyunun sürekli duyduğumuz Rap, Rock ve Metal parçalarından seçilmişti. Hala Soundtracklerini dinlerim çok keyifli ve o yılların atmosferini yansıtan parçalardı. Farklı oyun modları vardı. Şehirde özgürce geziyor; Drag yarışlarına katılıyor, Drift yarışlarında otomobilimizi kaydırıyor, Hız yarışlarında ise birinci olup limitleri zorlamaya çalışıyorduk. Tabi herkes daima birinci olup namını yüceltmek modifikasyon ve sokak yarışı dergilerine çıkmak istiyordu. Oyunu içinde markalar size sponsor oluyordu. Şöhretiniz yükseldikçe sokakların hâkimi oluyordunuz. Hatta herkese meydan okuyup Tüm yarışları bitirip sokakların yeni yarış ustası olmaya ve şöhretimizi korumaya çalışıyorduk.
Çeteye Katılmak İstiyorsan
GTA III ve GTA: Vide City o yıllarda peş peşe piyasaya çıkmış ve ortalığı kasıp kavurmuştu. İnternet Kafeci Fiko abiye yine harçlıkları gömmek düşüyordu bize. Çete savaşlarına katılıyorduk ve Vice Şehrin de ki dükkanları haraca bağlıyorduk. Vice şehrinin eni kralı karakterimiz Tommy sayesinde biz oluyorduk. Pizzacı çocuğu takip ettiğimiz, dondurma dağıttığımız görevleri ve efsane helikopter görevini kim unutabilir ki? Açık Dünya deneyimi farklı bir boyutta yaşanıyor. Sınırsız özgürlük ve seçimlerde özgürlük bize bırakılıyordu. Oyunun başından kalkamıyor, görevleri sırayla ardı ardına yapıyorduk. Bazen çetede ihanet olayları oluyor. Bazen infaz ediyor, bazen ise dükkanları haraca bağlıyorduk. Sonuçta çok ama çok eğleniyorduk.
Genel olarak bakarsan güzel, eğlenceli ve tadını çıkardığımız erken gençlik yıllarımıza denk gelmişti İnternet Kafeler. Çok ama çok eğlenceli birbirinden güzle anılar, arkadaşlıklar, dostluklar, artık mazi olmuş yıllara dayanan eski bir o kadar da unutulmuş zamanlar. Sizin de internet kafe anılarınız varsa yorumlarda belirtmeyi unutmayın. Yazıyı yazarken boğazıma bir yumruk oturdu. Hey gidinin günleri.
Mazi Kalbimde Yaradır
O zamanlarının oyunlarının çoğunun müziği Rock’tı hatta Metaldi. Oyunlar o zamanlar tamamen alt-kültür dü. Herkes oyun oynamazdı. Şimdi ki gibi Video Oyun serileri para kazanma amacıyla yapılmıyordu. Programcılar, Oyun Yapımcıları bu işi heyecan verici bulduğu için yapıyordu. O günleri çok sevmemin sebebi budur. Bulduğum samimiyet ve dürüstlük. Şimdilerde bu sektörde bulamadığım şey işte tam olarak bu.
Video oyunlarla kalın. Görüşmek üzere. İyi oyunlar herkese.
Bir yorum yap