Birer oyuncu olarak bizler her zaman çıkacak bir oyun için gösterilen fragmanlardan aylarca hatta bazen yıllarca yapılan tanıtım kampanyalarından oldukça zevk alırız. Oyunun üzerine çalışılmaya başlandığını bile duyduğumuzda bu bizim için heyecanlanmamıza yetebilir bazen. For Honor tabiki de ismini duyar duymaz kendimizden geçmemizi sağlayan oyunlardan biri olmasa da, ilk teaserları, fragmanları ve oyun içi videolarını gördüğümüzde kendisi hakkında çokça merak ettirmişti. Mound&Blade’in damağımızda bıraktığı fiziksel dövüş tadını alabileceğimiz bir oyun olarak görmüştük. Mound&Blade’in ikinci oyunun da çok uzaklarda olduğunu bildiğimiz bu dönemde bizim için göz ardı edilemeyecek bir oyun haline gelmişti For Honor. Peki For Honor bizlere neler sundur kısaca bir ondan bahsedelim:
Oynanışın Üç Yönü
Oyun aslında temelinde karşılıklı savunma ve saldırı mekanikleri üzerine kurulu diyebiliriz. Karşımıza çıkan düşmanla birbirimize karşı üç yönden birisini seçerek savunma veya saldırı gerçekleştiriyoruz. Eğer rakibiniz yukarıdan saldıracaksa sizin de yukarıdan savunma yapmanız gerekiyor ki o saldırıyı önleyebilesiniz. Tabiki bu savaşlarda ufak tefek özel hareketler, ağır ve hafif saldırılar, her karakterin kendine has özellikleri de mevcut.
Oyun hakkındaki oynanış özelliklerini yazarken bile bir kez daha anladım bu oyunun neden bu kadar çabuk unutulup yokluğa karıştığını. Oyunu sadece multiplayer olarak oynuyorsanız size sunduğu tüm oynanış işte yukarıda saydıklarım olabilir. Bunlar her ne kadar ilk saatlerde çok eğlenceli ve havalı gelse de bir noktadan sonra hiç yenilikle karşılaşmıyor olmak bir oyuncu olarak moralimizi bozan şeylerden. Peki ‘sadece multiplayer oynamam, oyun dediğin hikayeli olacak.’ diyen oyunculardansanız oyun size ne vadediyor?
Üç Irkın Savaşı
Oyun hakkında az da olsa bilgi sahibi olanlar içerisinde üç ırk barındırdığını biliyorlardır. Bunlar: şövalyeler, vikingler ve samuraylar. Oyuna az da olsa farklılık olsun diye bu üç sınıfı dahil ettiklerini tahmin ettiğimiz yapımcı şirket konu hikaye olunca “hadi bu üç ırkı savaştıralım” tarzında bir düşünceyle masa başına oturmuşlar belli ki. Bu dediklerimden oyunun rezalet bir hikayesi olduğu anlaşılmasın. Online oyun olarak tasarlanıp daha sonrasında hikaye modu eklemeye karar verilen bir oyuna göre fazlasıyla iyi bir hikaye vadediyor For Honor. En azından bu üç ırkın neden savaştıklarını, ne uğruna savaştıklarını anlıyoruz hikaye içinde. Ve bizim bir izleyen bir oynayan olarak herbirine ayrı ayrı hak vermemizi sağlıyor. Hikaye üç kısma ayrılmış ve sırasıyla şövalyeler, vikingler ve samurayların gözünden bu savaşa dahil oluyoruz. Hikaye modunu bitirdikten sonra her ne kadar akıl kalıcı ve hatrı sayılır karakterler ve sahneler kalmasa da zaman harcadığınıza pişman olacağınız bir deneyim de sunmuyor.
Peki Sorun Ne?
Bir online oyunda biz oyuncuları kendine çeken en büyük özelliklerden birisi de kendini yenileyebilmesidir. Benim eğer oyuna başladığım ilk saatlerde yaptığım şeyler, girdiğim aksiyonlar, heyecanlandığım anlar hiç değişim göstermiyor hatta değişim göstermekten de ziyade çoğu zaman kendini tekrar bile ediyorsa çok çabuk sıkılmamıza neden oluyor. For Honor’ın çıkışını yaptığı ilk haftalarda binlerce hatta milyonlarca aktif oyuncuya sahipken şimdi girdiğinizde ise maç bulması için dakikalarca beklememizin de en büyük sebebi işte bu kendini tekrar etmesidir.
Bir yorum yap